Merkez Bankası Döviz Kuru | |||
ALIŞ | SATIŞ | ||
USD | 0 | 0 | |
EURO | 0 | 0 | |
Ben, Terme İmam-Hatip Lisesi son sınıftayken -1983 yılında- çok sevdiğim ve değer verdiğim Alattin Engin Hocamın evine ziyarete gitmiştim. O hocam: “Ahmet, sana büyük bir şairimizden çok güzel şiirler dinleteceğim bu gece.” demişti. Büyük bir dikkat ve heyecanla “Sakarya Türküsü” ile “Destan” isimli şiirlerini dinledik kasetten. Şiirlerin sözlerinden de okuyan şairin yorumundan da hocamın hâlinden de çok etkilenmiştim. Şiir okuma bittiğinde Alattin Hocam: “Ahmet, Necip Fazıl Kısakürek diye bir şair-yazar duydun mu hiç?” diye sormuştu. Hocam, Tercüman gazetesi alıp okuyoruz ağabeyimle. Ramazan sayfasında bu ismin “İman ve İslam Atlası” isimli yazılarını beğenerek okumuş hatta arşivlemiştim. O kişi, şair mi, diye hayretle sormuştum. “Evet, bu şiiri, şairin kendi sesinden dinledik. Büyük şair-yazar, fikir ve dava adamıdır Necip Fazıl. Yakın zamanda vefat etti.” demişti hocam. Çok etkilenmiştim. Sizden bu kaseti dinlemek, bir kitabını da okumak için alabilir miyim hocam, dedim. Hocam, “Sevgili Ahmet, al, dinle ve oku ama kimseye söyleme ve gösterme bunları. Yasaklı şair olduğu için başımız sıkıntıya girer yoksa.” demişti. Üstadın “Son Devrin Din Mazlumları” kitabıyla “Çile” isimli şiir kasetini alıp gece yarısı büyük bir heyecan, sevinç, hüzün ve hayretle eve dönmüştüm. Şiir kasetini günlerce büyük bir zevk ve heyecanla dinlemiş, kitabı da sarsılarak okumuştum.
Bir yıl sonra -1984’te- kazandığım 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliğinde Yeni Türk Edebiyatı dersimize giren Prof. Dr. Celal Tarakçı Hocamız, yazılı olarak verdiği geniş notlar eşliğinde Üstad Necip Fazıl’dan tam bir ay bahsetmişti bizlere. Çok şaşırmış ve mutlu olmuştum. Kıymetli Hocamız, “Sakarya Türküsü” şiirini tok sesiyle çok içten ve güzel okuduktan sonra bizlere “Gençler, Sakarya, sizsiniz. Ayağa kalkın Sakarya!” demişti bizlere. Hayretler içinde ayağa kalkmıştık hep birlikte.
1987 yılında Samsun’da bir grup üniversiteli arkadaşla çıkardığımız “Mesaj” dergisinin organize ettiği ve Samsun Konak Sineması’nda Hasan Nail Canat, Ulvi Alacakaptan ve İbrahim Sadri tarafından oynanan “Efendi Hayrettin” adlı oyunun sonunda İbrahim Sadri’nin çok etkili ve güzel okuduğu “Sakarya Türküsü”, salondaki bizim gibi üniversiteli gençleri ayağa kaldırmıştı heyecanla. 1988 yılında Bursa Atatürk Stadı’nda ülkenin her tarafından gelen elli bine yakın inançlı ve şuurlu gencin coşkuyla kutladığı “İstanbul’un Fethi” programında da Tiyatrocu-Yazar Hasan Nail Canat’ın muhteşem okuduğu “Sakarya Türküsü” şiiri, binlerce insanı hem bedenen hem de ruhen ayağa kaldırmıştı.
Kitleleri ayağa kaldıran “Sakarya Türküsü” Şairi Necip Fazıl kimdi? Yüz yılda bir eşine rastlanan bir deha olarak “fikir çilesini bir aşk kudreti ve yakıcılığında duyan” büyük şair, yazar, fikir ve dava adamlarımızdan Necip Fazıl Kısakürek; İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümündeki öğrenimini tamamlayamadan kazandığı devlet bursu ile gittiği Sorbonne Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde bir yıl okur. Paris’te bohem hayatından dolayı tahsiline devam edemez ama o dönemde yazdığı şiirle “Kaldırımlar Şairi” olarak büyük bir şöhrete kavuşur. Paris dönüşü bankalarda müfettiş ve müdür olarak çalışan Necip Fazıl; Robert Kolejinde, Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi gibi çeşitli yüksekokullarda hocalık yapar.
1934 yılı, Necip Fazıl için hayatının yepyeni ve çok önemli döneminin başlangıcı olur. İslâm dışı hayatını “en koyu rengiyle yaşadığı” günlerde Beyoğlu Ağa Camii’nde vaaz veren Allah dostu Abdulhakim Arvasi Hazretleriyle tanışır ve ondan kopamaz. Bu yeni dönemde meşhur “Çile” şiirini yazar. Üstad, “üstün çileyle cüce sanatkârlık”tan kurtulmuştur artık ama “Bir mısraı bir millete şeref verecek şair” diye onu göklere çıkaran devrimbazlar, manevi dönüşümünden sonra ona cüzzamlı muamelesi yapmıştır.
Şair-Yazar Necip Fazıl, 1943’te çıkarmaya başladığı “Büyük Doğu” dergisinde yazdığı muhalif yazılar sebebiyle Millî Eğitim Bakanlığı tarafından kendisine ihtar verilince hocalıktan istifa eder. Tek parti yönetiminin haksızlıklarına, yalan söyleyen tarihe, mankurtlaşmaya muhalefet etmesi yüzünden çok sayıdaki dâvada yüzlerce yıl hapsi istenen Üstad Necip Fazıl, üç buçuk yıl zindanlarda çile çeker.
“Büyük Doğu” adını taşıyan İslâm davasını anlatan Necip Fazıl Kısakürek; açtığı Büyük Doğu bayrağıyla, hemen her il ve ilçede verdiği etkili konferanslarıyla, yüze yakın eseriyle “Büyük Doğu nesli” yetiştirmiştir. Üstad; Eylül 1967’de benim de memleketim olan Samsun ve Terme’de bile “Yolumuz, Hâlimiz, Çaremiz” konulu tarihî konferanslar verir. Necip Fazıl Kısakürek’in Büyük Doğu dergilerinde “BE-De” imzasını kullanarak kaleme aldığı yazılarının kitaplaştırıldığı “Hâdiselerin Muhasebesi” isimli eserin 3. cildinde Üstad’ın Samsun ve Terme konferansları hakkında kendisi tarafından şöyle ifade edilmektedir: “Necip Fazıl, geçen hafta Samsun ve kazası Terme’de iki konferans verdi. Samsun’da ellerinde bez ilanlarla onu karşılayan yüzlerce Samsunlu tarafından kucaklandı ve orada bir sinemada üç saat müddetle, sualli cevaplı bir sohbet yaptı. Samsun’a ait büyük konferansını 28 Ekim Cumhuriyet Bayramı arifesinde “Sahte Kahramanlar”a tahsis etmek vaadi ve şartıyla Terme’ye gitti. Bu 8 bin nüfuslu kasabacıkta binlerce Karadenizli tarafından denizler ve gökler dolusu alkışlandı. Termeli gençler, konferanstan sonra güfte ve bestesini bizzat yaptıkları Büyük Doğu marşını okudular. Bu da konferanslar serisinin Terme’de kazandığı büyük hususiyet oldu.” Türk ve dünya edebiyatının büyük bir şair-yazarının, çok kıymetli bir düşünür, hatip ve dava adamının eski Terme Garajı yanında bulunan bir lokantada gerçekleştirdiği bu konferans, bizler için çok onur verici bir tarihî hadise olmuştur.
Dünya görüşümü, edebi kişiliğimle öğretmenlik hayatımı çok etkileyen Üstad Necip Fazıl’ı ben, 18 yaşımdan beri her yönüyle tanımaya, eserlerini ve hakkında yazılanları okuyup anlamaya, öğrencilerime, gönüldaşlarıma, okurlarıma aşkla anlatmaya, eserlerini hediye ve tavsiye etmeye çalıştım yıllarca. Üniversite öğrencisiyken çıkardığımız “Mesaj” dergisinde “Necip Fazıl ve Şiirinde Fikir Çilesi” isimli bir inceleme yazısı yazmıştım o genç yaşımda. Üstadın hayatını, eserlerini, davasını, çilesini anlattım birçok gazete, dergi, seminer ve konferansımda. Edebiyat öğretmeni olarak görev yaptığım Temel Kır Kız Anadolu İmam-Hatip Lisesinin koridorunda kendi imkanlarımla “Necip Fazıl Kitaplığı” bile kurdum. Öğrencilerime onun şiirlerini ezberletmeye, önemli eserlerini tanıtıp okutmaya gayret ettim. Terme Cumhuriyet Meydanı’nda 15 Temmuz’da gerçekleştirilen “Demokrasi ve Millî Birlik Günü” programlarında birçok kez onun “Sakarya Türküsü” isimli muhteşem şiirini aşkla haykırdım halkımıza. 2023 yılında Etüt Yayınlarından çıkan ikinci deneme kitabımın ismini de Üstad’ın “Sakarya Türküsü” şiirinden ilhamla “Ayağa Kalk Sakarya” koymuştum.
Hayattayken yüz yüze görüşüp sohbet etmek nasip olmadı ama Necip Fazıl Üstad’ı 13 Mart 2015’te rüyamda gördüm. Rüyada henüz 18 yaşındaydım. Yani Üstad’ın vefat ettiği yıldaki yaşımda. Necip Fazıl’ın arkasında on binlerce kalabalık vardı ve ben büyük bir heyecanla onları seyrediyordum. Büyük bir şehrin büyük bir caddesindeydik. Aniden üstadın arkasındaki kalabalıklar sağa sola kaçıp dağılıvermişti. Ben, Üstadın karşısında onunla baş başa kalmıştım. Sarıldık birbirimize. Kendimi tanıttım sevinç, hüzün ve heyecanla. Ona sarıldıktan sonra beni tebrik edip alnımdan öptü. Büyük onur duydum. Ağlaştık sonra. “Üstadım, ne oldu o kalabalığa?” diye sordum. Üstad Necip Fazıl, içini çekerek şöyle dedi ki: “Lafımın dostusunuz, çilemin yabancısı, / Yok mudur, sizin köyde çeken fikir sancısı?” Sevinç ve hüzün birbirine geçmiş olarak kan ter içinde uyanmıştım. Sabah ezanı yeni okunmuş, eşim namaza kaldırmıştı beni. Namazı kıldıktan sonra Üstad’ın Çile’sine koştum heyecanla. O beyit, kitabında hüzünle ruhuma bir şeyler söylüyordu. Rüyamda duyduğum beytin aynısıydı. Çok etkilendim. Hayrola, dedim kendi kendime.
“Masum Anadolu’nun saf çocuğu” olarak nitelendirdiği Müslüman Türk milletinin tarihi, misyonu ve çilesiyle Anadolu’nun en uzun ve en millî nehri arasında kurduğu ilişkiden ilham alarak 1949 yılında hece ölçüsüyle terkib-i bent formunda yazdığı “Sakarya Türküsü” isimli meşhur şiirinden sonra Üstad Necip Fazıl “cemiyet” ve “dâva” ağırlıklı şiir, tiyatro, hikâye, fıkra, makale, eleştiri, biyografi, monografi türlerinde; tarih, siyaset, din, fikir, kültür, sanat dallarında yüz civarında çok kıymetli eser verir.
Şair-Yazar-Fikir Adamı Necip Fazıl; “kodamanların viski çektiği kamış borularla kalemine ciğerinden kan çekerek yırtınan, paralanan” büyük bir sanatçı ve dava adamıdır. O, Bâki’den sonraki “sultanü’ş şuara” yani şairler sultanıdır. Üstad; 25 Mayıs 1983’te Hakk’ın rahmetine -canların canına- kavuştuğunda ardında çeşitli alan ve türlerde “Çile”, “Tohum”, “Reis Bey”, “O ve Ben”, “Bir Adam Yaratmak”, “Sahte Kahramanlar”, “Cinnet Mustatili”, “Babıâli”, “Hitabeler”, “Hikâyelerim”, “Kafa Kâğıdı”, “Ulu Hakan: II. Abdülhamit Han”, “İdeologya Örgüsü”, “Çöle İnen Nur”, “Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu”, “İman ve İslam Atlası” gibi yüz civarında çok kıymetli eserle on binlerce şuurlu gençlik bırakmıştır. “Mâsum Anadolu’nun saf çocuğu” olan Türk milletine “Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya; / Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya!..” diyen Üstad Necip Fazıl’ın doğru anlaşılıp eserleriyle birlikte mukaddes davasının yaşatılması dileğiyle…
“Gideriz nur yolu izde gideriz
Taş bağırda, sular dizde gideriz.
Bir gün akşam olur biz de gideriz
Kalır dudaklarda şarkımız bizim.”